SOFRA Ailelerin arazi ve geçim kaynaklarını birlikte kullanmaları nedeniyle bütün aileler lakaplarıyla anılan sülaleleriyle birlikte büyük aile olarak yaşamakta idi. Öğün yemekleri odanın ortasına serilen yaygının üzerindeki tahtadan yapılı yuvarlak daire şeklindeki sofralarda yenirdi. Bu sofraların büyüklerin yanında zorluk çeken çocuklar için küçük boyutu da vardı. Sofranın önce örtüsü serilir (sofra bezi), üzerine sofra (tabla) konur. Sofranın üzerine (dış kenarına) kaşık, çatal ve ekmek, hemen yanına güğüm ve maşrapalar konur. Büyük ve küçük sofralar atıldıktan sonra evde bulunan kadın erkek cinsiyet gözetmeden herkes daire şeklinde sofranın etrafına otururlar. Daire şeklindeki sofranın tam merkezine yemek konulur. Yemek kabı her noktaya her oturana eşit uzaklıktadır. Herkes kaşığıyla aynı tasa uzanır. Böylece kimse imtiyazlı değildir. Nimete herkes eşit uzaklıkta ve aynı büyüklükte kaşıklarla aynı koşullarda karınlarını doyururlar. Yemeğe önce çorba ile başlanır, sonra ana yemek ve soğukluk (hoşaf – ekşi – ayran – yoğurt) gelir en sonda da börek, tatlı. Eğer beğenmediğin bir yemek olursa sırasını beklemek zorundasınız. Çünkü herkes o günkü yiyecekleri (menüyü) tatmak zorundadır. İşte bu kural aile fertlerine hakkaniyeti ve eşitlik kavramının oluşmasını davranışlarına yansımasını sağlar. Türkmen boyları ve Yörüklerin baş çorbası tarhanadır. Ayşe hanım akşam tarladan gelmiştir. Öküzleri dama bağlayıp, tavukları kümese koyduktan sonra Allah ne verdiyse çocuklarıyla birlikte karınlarını doyururlar.Hava kararmaya başlarken kocası yanında Tanrı misafiri çıkagelirler. Ayşe hanım onları karşılar. Mehmet efendi kız Ayşe bizim karnımız aç hadi tablayı at, sofrayı seriver der. Bu dar vakitle gelenler şaşırtsa da mutfaktaki hazır yiyecekleri bitiren Ayşe hanım hemen su, un, yağ, kaymak, kıyma ve darak dalı karışımı ile çorba yapıp üzerine karabiber sepeleyerek sofranın ortasına koyar. Çorba tasına kaşık çalmaya başlayan kocası ve misafirler tasın üzerinden alarak birbirine bakar ve çorbayı pek bir şeye benzetemezler. Fakat içlerinden biri tasın dibini karıştırıp kaşığıyla ete ulaşınca yüksek sesle “dibo…dibo…” diye bağırır. Bütün sofradakiler kaşığını maden bulmuş gibi yeniden tasa daldırır ve çorbadan çok hoşlandıklarını Ayşe teyzeye methiyeler düzerek belli ederler.Kocasına da adını sorarlar o da bizim kaşık düşmanının işleri der. Herkes odasına çekildikten sonra kocası Ayşe hanıma kız bu çorbadan hiç yapmadın bunun adu ne der. Ayşe hanım Darhane der. Mehmet Efendi şaşkınlıkla Darhane ne demek der ? - Herif siz dar vakitte hanemize geldiniz bende bu çorbanın adına darhane koydum. Darhane telaffuz edilirken Tarhana olur. İşte kaşık düşmanı dediğimiz kadınlarımız bizleri her türlü zorluktan koruyarak yüzümüzü yere sermeden her işe ortak olup aileyi yaşatan ve yücelten bizleri doğuran analarımız ve bacılarımızdır. Sofraya kadın erkek cinsiyet ayırımı yapmadan birlikte oturuyorsak, aynı tasa aynı mesafeden kaşık çalıyorsak, her derdimizi paylaşıyorsak, yaşamın diğer alanlarında neyi üleşemiyoruz. Dünya ülkeleri arasında ilk seçme ve seçilme hakkı verilen, kula kulluktan ve marabalıktan kurtulan fakat bugün bu haklarını koruyamayan, emeğinin ve cinselliğinin sömürüsüne mücadelede, örgütlü karşı duruşu desteklenmeyen tüm kadınlarımızın günü kutlu olsun. |
1106 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |