GAZİ ARAÇ İLÇESİNİN EĞİTİM DÜŞÜ 14 Temmuz 1914 tarihli Meclisi Mebusan oturumunda Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülmektedir. Maarif Encümeni Başkanı İstanbul Milletvekili Kirkor Zöhrap Efendi sunuş konuşmasında ‘’Eğitim bütçesinin Harbiye Bütçesi kadar önemli olduğunu; güçlü bir millet yaratmak istediklerini, gücün şimdi pazuda değil beyinde olduğunu belirtiyor. Sunuşunda daha çok üniversiteye, liselere ve Avrupa’ya gönderilen öğrencilerle ilgili bilgi ve görüşler açıklıyor. Ardından Kastamonu ili Araç ilçesi Boyalı nahiyesinde 1869 yılında doğan Kastamonu Milletvekili İsmail Mahir Efendi söz alarak aşağıdaki konuşmasını yapmıştır. ‘’İlkokullara gelince; asıl sorunun ruhu buradadır. Çapa Kız Öğretmen Okulu Müdürü bulunduğum sırada Eğitim Bakanlığı ile görüştüm. Bu konuda gerçekten Eğitim Bakanı Beyefendinin Bakanlığı sırasında teşekkürle anılmaya değer çok büyük emek ve gayret göstermekte olduklarını anladım. Bunu başka bir şeye yormayınız. Kesinlikle size önereceğim; meydana getirdikleri eserleri görünüz. Gerçekten büyük bir adım atılmıştır. Temeller kesinlikle ortaya konmuştur. Hem yalnız sözle değil, diğer uygar ülkelerde nasıl ise tamamen programlar öyle düzeltilmiştir. Anaokulları, ilköğretim programları, yönetmelikleri ve yüksek öğretimin temelleri, özetle tamamı ortaya konmuştur. Yalnız yazık ki, parasızlıktan Hükümetin kımıldayacak durumu yoktur. Bakınız, Romanya bizden otuz yıl önce ayrılmış olduğu halde bu gün kırk milyon lira bütçesi var. Bunun yedi milyon lirasını eğitime ayırmış. Öyle beş yüz bin lira ile eğitim kolay kolay genelleşmez. Eğitim demek, öğretmen (Eğitimci) demektir. Öğretmen bulduğunuz anda eğitim ve okul var emektir. Gerekli parayı kazanmak için fen ve bilim adamı yetiştirmek gerekir. Para da kafa ile kazanılır. Tarım, Ticaret, Sanat bilimle olur. Bilimsiz bunlar olmaz. Bununla birlikte özveride bulunulmalıdır. Ne zaman bütçenizi denkleştirmek isterseniz eğitiminizi geliştiriniz. Eğitiminizi geliştirmedikçe bütçenizde denkleşme olmaz. Önceden bir Maliye Bakanı öyle demişti ki bütçe kapanmadan önce eğitim ve bayındırlık olmaz. Sorun böyle değildir. Eğitim gelişmedikçe hiçbir zaman bütçe kapatılamaz. Halkın cahil kalması istenemez. Şimdi bendeniz diyorum ki, şu bütçemizin bu durumuyla, var olan araçlarımızın azlığıyla bu harcamaları, özellikle ilköğretimimizi çok yakın bir zamanda ileri götüremeyiz. Ben öyle sanıyorum ki, bu gidişle belki yüz, yüzeli yılda ancak eğitimi genelleştirebiliriz. Bendeniz başka memleketlerin yaptığı gibi ve onlara yakın (benzer) bir biçimde bir şey düşünüyorum. Ve bunu da önereceğim. Bunu hükümette dikkate alsın. Onaylarsanız siz de dikkate alın. Bendenizin önereceğim biçimde hiçbir köyünüzü on yıl içerisinde okulsuz bırakmayacaksınız ve bunu da böyle yapmalıyız. Bendeniz diyorum ki aşağı yukarı yetmiş tane sancağımız var. Ya da memleketi yetmiş eğitim bölgesine ayırırız. Bu sancakların çiftlik olan bir yerinde ya da kamusal toprakların bulunduğu bir yerinde bir erkek ve bir kıza özgü çok geniş yatılı ilkokullar yaparız. O sancakta kaç tane köy varsa hesaplarsınız. Nerelere okul yapacak isek oralardan bir kız çocuğu ve bir erkek çocuğu alıp okula koyarız. Doğal olarak kız okulunun birçok kuruluşu, düzenlemesi olacak. Dokumacılık, aşçılık, dikişçilik, kadınların tarımdan yapabilecekleri tavukçuluk ve benzeri gibi. Erkek okullarında da tamamıyla tarım işleri… Bunlara dört yıl ilköğretim gösterelim. Gösterelim ki Türk çocukları son derece anlayışlı olur. Üç yılda ilk öğretmen okulunun programını bunlara gösterelim. Toplam öğrenim yedi yıl eder. Bir yıl da eksiksiz uygulama görür; sekiz yıl oldu mu? Sekiz yıla kadar o köylüleri zorunlu tutarsınız, öğretmen evini ve okullarını, o okulların küçük modeli biçiminde olmak üzere köylerinde yapsınlar. Eğitim Bakanı Sayın Şükrü Bey (Kastamonu Milletvekili) bu düşüncelerimi çok iyi biliyor. Fakat siz para veriniz, izin veriniz, ben bir düşün söylüyorum. Sonra o erkeği o kıza veriniz. Düğün edersiniz. İki lira aylıkla memnun olarak, kıvançla köye giderler. Çünkü o köyün yanı başında yapılacak örnek tarlanın gelirini o öğretmenler alırlar. Bundan başka çözüm yolumuz yoktur. Böylece Osmanlı memleketleri içerisinde yapılmadık bir köy okulu kalmaz. Bu yolla her köyde hem erkek hem de bayan öğretmeniniz olur. (Meclisten ‘’yeter!’’ sesleri) Ben başka bütçelerde konuşmayacağım. Yalnız bu bütçe hakkında söylüyorum. O zamana kadar medreselere, erkek öğretmen okullarına çok önem verirsiniz. O Okullar; onlar da artık depoluk ödevini yaparlar. Oymak (aşiret) okulunu ve başka köylülerin okulunu yapınız. Bu okullara pek çok gider olacak sanmayınız. Bu okullara pirzola, kıvırcık eti değil, köylü ne yiyorsa onu vereceğiz. Köylüler ayran, ayranlı çorba, pilav yiyorlar. İşte biz de onları yediririz. Köylü battaniyesi üzerinde bir aba, ayağında köylü yemenisi. İşte bu biçimde yapılırsa kısa sürede ilerilik sağlanmış olur. Böyle yapılmazsa erkek ve kız öğretmen okulundan öğrenci çıksın da ondan sonra derseniz o zaman ancak üç yüz yılda bu bay ve bayan öğretmenler meydana gelir. Bilginize sunduğum şey belki size garip gelir. Hele oymak (aşiret) olan yerlerde bu okullar kesinlikle zorunludur. Ülkenin kurtuluşu fen, bilim, ilim ve bunları verecek eğitimcilerle eğitim yuvalarındadır. İsmail Mahir Efendinin yaptığı bu konuşma Köy Enstitülerinin düşünsel temelidir. Anadolu aydınlanmasının bir ürünü olarak yaşama geçirilen Köy Enstitüleri ülkede yaşanan Kurtuluş Savaşı sonrası 1935 yılında ki nüfus sayımına göre ülke nüfusu 16 milyondur. Bunun yaklaşık 2,5 milyonu şehirlerde 13,5 milyonu köylerde yaşamaktadır. Yani %20 şehirde %80’i köylerde yaşamaktadır. Bu nüfusun okul çağındaki çocuk sayısı 2 milyondur. Bunlardan ancak 300 bini okula kavuşabilmiştir. Dünyadaki yenileşme ve matbaa ile birlikte gelen uygarlık hareketleri bize yukarıdan aşağıya başlamış ve büyük halk kitlelerinin yaşamına bir bakıma köklü bir değişiklik getirememiştir. Osmanlı yenilikçiliği halktan kopuktu. Cumhuriyet ise tarihin doğrultusunda başlattığı, bütün reformlara karşın, büyük kentlerde bile aslında emeğin sırtından geçinen bir azınlığın hizmetinde idi. Sanayileşme, Ulaştırma, sağlık ve eğitimdeki yenilikler, bu azınlığa nimetlerini götürüyordu. Kentlerdeki u azınlığın kasaba ve köylerde de ortakları vardı. Sayıları az ama her yönden güçlü köy ağaları, tefeciler, gerici siyasal dinciler, sinmiş de olsa etkilerini sürdürebilen dede ve şeyh gibi kutsal duyguların sömürücüleri… Onlar da bu nimetlerden paylarını alıyorlardı. İşte bu çarpıklığı gidermek, insanları, bilim, ilim ve fen’in ışığında aydınlatarak eğitmek amacıyla 13 Mart 1924 tarihinde Cumhuriyet Dönemi öğretmen yetiştirilmesi amacıyla TBMM’de köy enstitülerinin kurulmasının çalışmalarının başlanmasına rağmen her türlü engelleme karşısında 17 Nisan 1940 tarihinde köy enstitüleri kurularak açılmıştır. Bu okulların en önemlilerinden biri de Kastamonu Göl Köy Enstitüsüdür. İlçemiz merkez ve köylerinde bu okulda okuyan öğrenciler öğretmen mesleğine başlamış, zorunlu hizmetinden sonra Kastamonu iline veya ilçelerine dönmüştür. Bu nedenledir ki ilçemizde çok sayıda mürekkep yalamış gerçek aydın kişiler yetişmiştir. UĞUR ABCA (Köy enstitüleri sempozyumu)
|
978 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |