Üyelik Girişi
Videolar
NEREYE GİDİYORUZ?
NEREYE GİDİYORUZ?

    Türk milleti tam bağımsızlık şiarıyla yola çıkarak sadece kendi çıkarları için değil tüm İslam alemi ve insanlık için savaşmıştır. Bu savaşlara vatan savunması için katılmıştır. Çünkü Türk ordusu bilir ki vatan savunması dışında yapılan savaş cinayettir. Bu nedenle atalarımız Osmanlı ordusu ile Araç’tan Yemen'e cepheden cepheye koşmuş yılmadan mücadele etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemiz toprakları paylaşılmış, bağımsızlığımız elimizden alınmış, orduları terhis edilmiştir.

    “Geldikleri gibi giderler” “Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır” diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün oluşturduğu milli mücadele içinde yer almış; Mekke’den Hicaza Kanal Harekâtına katılarak kutsal toprakları korumak için cepheden cepheye koşarak bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak için ülkemizi paylaşan, işgal eden yedi düvele karşı her türlü yoksulluğa olanaksızlığa rağmen cepheye koşmuş, evde kalanlar ise onlara dua ve çalışmalarıyla güç vermiştir. Bu ülkede yaşayanlardan hiçbiri zorluk karşısında korkmamış, yılmamış cepheye genci, yaşlısı, kadın, erkek demeden koşmuştur. Hainlerin ve mandacıların dışında hiçbir fert kaçmamıştır, göçmemiştir. Kendi öz gücüne güvenerek inandığı değerler uğuruna savaşmış ve 23 Nisan 1920'de TBMM açmış, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyeti ilan etmiştir. Tam bağımsızlık uğruna yabancı devlet askerleriyle savaşmak bir onurdur bu onuru bizlere yaşatan atalarımıza minnettarız.

      Kendi ülkeleri ve toprakları kendi insanları tarafından emperyalistlerce doğal ve tarihi zenginlikleri nedeniyle Orta Doğu işgal altına alınmıştır. Yıllardır hep ülke kaynaklarını birilerine haraç vererek yaşamlarını sürdüren bu ülkeler hiç kendi özgürlüğü ve bağımsızlığı için emperyalistlere, sömürücülere karşı savaşmamış aksine birbirleriyle savaşmışlardır. Kurdukları birlikteliklere bile ABD ve İngilizler gözlemci olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu dahil tüm ülkeler bu bölgede sadece kaynaklardan yararlanmış, onların iç işlerine karışmayarak müdahale etmemiştir. Tüm mücadelelerimizde özellikle Kurtuluş Savaşı’nda İslam coğrafyasındaki Pakistan, Hindistan ve Afganistan harici hiçbir ülkeden katkı gelmediği gibi aleyhimizde olmuşlardır. Hiçbir vatan evladı İran’a, Irak'a, Suriye'ye kaçmamış zaten bu ülkelerde bize kucak açmamıştır. Evet zalimin zulmünden kaçana yardım edilmelidir, bu hem insanlığa hem de inancımıza uygundur. Fakat kendi ülkesini savunamayanların başka ülkelere ne yararı olur?

      2018 yılına geldiğimizde ülke ekonomimiz ve işsizlik oranımız ortada. Buna bir de vasıfsız işçi 10 milyon kişiyi eklersek her alanda her türlü sıkıntıyı yaşamamız kaçınılmaz olur. Kastamonu merkez nüfusu 100.000 civarında, gelen kişi sayısı 100 adet Kastamonu nüfusuna sahip. Bu durum dünya üzerinde birçok ülke nüfusuna eşit. Bu insanların 1 milyondan aşkını erkek 15-25 yaş aralığında. Bizim Türk Silahlı Kuvvetlerimiz 700.000 nüfusa sahip. Demek ki mücadele edebilecek kişilerin sayısı ordumuzdan fazla. Bir de buna aynı yaştaki kadın nüfusu ekleyin, bunların içinde hiç mi Şerife Bacılar, Halime Çavuşlar, Nene Hatunlar yok? Tabi olmaz; ilime, bilime, teknolojiye kapanıp şeyhin müritleri olarak yaşamlarını başkalarına hizmetle kazanan insanlar; yüreklerinde mücadele ve bağımsızlık şiarını taşıyamazlar. Ülkemize gelenlerden maddi durumu iyi olanlar, mülk sahibi olarak ihtişam içinde yaşıyorlar, maddi durumu iyi olmayanlar ise ucuz işçilik ve dilencilikle yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Bazıları ise taşımacılığa uygun ve yasal olmayan deniz taşıtlarına ellerinde olan tüm mal varlıklarından olma pahasına onlarca euro, dolar ödeyip üstüne üstlük ölümü göze alarak yabancı ülkelerde kurtuluş arıyorlar.
 
      Sonuç olarak ülkemize bugüne kadar 10 milyona yakın mülteci geldi. Bunlar içinde okullarımızda kayıtlı okuyan 1 milyon öğrenci var. Bizim eğitim sistemimiz ortada. Aynı sınıfta eğitim gören bu öğrenciler; sınıfları birleşmiş milletlere çeviriyor her öğrenciden ayrı dil ayrı ses nasıl eğitilecekler? Bu gelenlerin topluma etkileri, barınma, kültür, dil ve din sorunları nasıl çözülecek?

      10 milyon kişi demek 100.000 nüfuslu 100 şehir demek. Bir de buna her yıl doğan 100.000 çocuk eklendiğinde her yıl bir il oluşuyor. Kendi eğitim sorunlarımızı ekonomik sorunlarımızı iç ve dış ilişkilerimizi işsizlik sorunumuzu tarım ve kültür sorunlarımızı aşamazken bu soruna nasıl ve ne şekilde çözümler üreteceğiz?

      Bir de doğu bloku ülkelerde  1992 yılından bu yana yaşanan emperyalist açılım ve zulüm karşısında ülkelerden göç edenlerin durağı olmuştur ülkemiz. Bu da aile yapımızı bozarak kültürel ve sosyal yozlaşmayı getirmiştir. Bu davranışları düşünürsek ;

   BU biriken toplumsal sorunlarımız ne olacaktır?

   Çözümü olan var mıdır?

   Bu anlattıklarımızı sorun olarak gören var mıdır?

  Ülkemizin geleceğini etkileyecek olan, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni zora sokacak bu duruma kim ne gibi çözüm üretecek?

  Sarı saçlı, mavi gözlü dev Adam'ın daveti; ilkelerini, devrimlerini yaşama geçirelim. Bu davet bu memleket bizim.

                                                                                UĞUR ABCA
  
578 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam42
Toplam Ziyaret107680